İnsanlık Tarihi Düşündüğümüzden Daha Geriye Mi Uzanıyor?

0
FZ
13 Şubat 2006 tarihinde Radikal'de Urfa'dan tarihi haber! başlıklı bir yazı çıktı.

Yazıya göre Alman arkeologlar, Şanlıurfa'daki Göbekli Tepe mabedinde, yaklaşık 11 bin yıl öncesine dayanan; insanlığın en eski haber sistemi olarak tanımladıkları ve günümüzde kullanılan yazının ilkel biçimi olan işaretler buldu.
Alman Berliner Morgenpost gazetesinin "Taş Devri'nden haberler" başlığıyla verdiği haberde, Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından Şanlıurfa yakınlarında ortaya çıkarılan ve İsa'dan yaklaşık 12 bin yıl önce kurulduğu belirlenen dünyanın en eski mabedinde, şimdi de modern yazı sisteminin ilkel biçiminin bulunduğunun anlaşıldığı yazıldı. Kazı ekibi başkanı olan Schmidt'in, Göbekli Tepe'deki mabedin içinde bulunan sütunların üzerindeki geometrik biçimli rölyef ve semboller hakkında "süs olmaktan öte" değerlendirmesi yaptığı belirtildi.

Günümüzden 14.000 yıl önce yazı ya da onun ilkel halinin kullanılmasından bahsediyor! Oysa günümüzde okullarda hala ilk yazı olarak Sümer tabletleri örneği verilir ve bu da günümüzden yaklaşık 4000-5000 yıl öncesine gider.

Açıklamakta güçlük çekilen ve yine insanlık kültürü ile ilgili bir başka bulgu da aralarında onbinlerce km. mesafe bulunan iki bölge arasında kullanılmış iki alfabenin birbirlerine %90 oranında benzemesi. Söz konusu benzerlik "mesafelerin kalmadığı" Internet çağında değil birkaç yüz km. yol kat etmenin büyük bir macera kabul edildiği binlerce yıl öncesinde gerçekleşmiş olan bir durum. İndus Vadisi ve Paskalya Adaları bölgelerinde binlerce yıl önce geliştirilmiş alfabeler arasındaki benzerlik, halen açıklanamaması bir yana, insan beyni, kültürel gelişim, gelişim ve evrim hızı, vb. konular üzerinde mevcut bilgilerimizi belki de tekrar gözden geçirmemizi gerektiriyor. (Bu bağlamda Tarih Türklerde Mi Başlar? blog girdisinde bahsi geçen kitapta anlatılanları da tekrar bir incelemekte ve gelişmeleri takip etmekte fayda var.)

Görüşler

0
bk
mu adası diye aratırsanız pek çok sonuca ulaşabilirsiniz http://www.egemeta.com/Trk/Books/batik_kita_munun_cocuklari.asp
0
redbullah
bence bu uygarligin cok gelismis olmasi biraz fantazi. Su an insanin neler basardigina baktigimiz zaman bu kadar gelismis toplumun (mu, atlantis, vb) dunyadan ne buyuklukte olursa olsun hicbir dogal felaketle silinmeyecegi asikardir. Lakin insan bundan uzun zaman once buzul cagini soyu tukenmeden geciren nadir canli turlerindendir. O zaman soyunu devam ettiremeyen insanlarla assagi yukari ayni gelisim surecinde bircok canli turu silinmistir o devirde (hobbit ler neanderthaller kisacasi insansi tabir edilen canli turleri, sosyal ve silahli turler) ama orda bi kita olmasi muhtemel. Gizemmi dolular? bilemem...
0
feran
Çocukluğumda dinlediğim masallardan birinde-bilirsiniz- "Açıl susam açıl!" diye seslenince dev kapılar kendiliğinden açılıverirdi de büyülenirdim. Şimdi photocell'li kapıları görünce hep aklıma Atlantis gelir ya da Jules Verne'in kulakları çınlar mı acaba- sizce hangisi?
0
Tarık
ah ah çok seviyorum bu konuları ama vakit olmuyor yada olan vakit dinlenmeye gidiyor. elimde T. Özakman'ın son kitabı var onu bitirdikten sonra inşallah geniş bir tarih yüklemesi yapacağım kendime. Bence bunlar herkesin, tüm insanlığın konularıdr. İnsanlığın, medeniyetlerin tarihini ve tarihimizi gerçek, tarafsız yazarlardan istifade ederek öğrenmenizi tavsiye ederim.

İnanın gerçek tarihinizi okuyunca varolan tüm ruhsal karmaşalardan (kompleksler) kurtulup aslında kim olduğunuzun farkına varacaksınız.

0
FZ
İnsalık tarihi ile ilgili durumlarımız hakikaten garip. Söz gelimi dünyanın çevresi günümüzden 2250 küsur yıl önce Eratosthenes tarafından gerçek değere epey yakın olarak ölçülmüştü. Yani ölçmeyi bir kenara bırakalım adam dünyanın yuvarlak olduğuna dair bir bilgiye sahipti. Bu bilgi de kendisinden önce yaşamış Babilli gözlemcilerden geliyordu.

Peki ya sonra? Sonrasını biliyoruz, Batlamyus, Hıristiyanlık, vs. derken dünyanın yuvarlak olduğunu yeniden öğrenmemiz için 1500 yıl filan geçmesi gerekti!

Böyle vahim bir örnek var iken, entelektüel anlamda böylesine bir iki ileri, bir geri durumlarımız kayıtlara geçmişken çok dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum tarih konusunda.

Yukarı geçtiğim haber beni biraz da karamsarlığa sürüklemiyor değil, demek ki yazı denen şeyi geliştirmek insan denen canlı türünün çok daha fazla vaktini almış, insan beyninin yaratıcılığının kültürel anlamda ve evrimsel olarak çok da hızlı gelişmediğine bir örnek.

Kimisi karşı çıkabilir "olur mu yahu, son 100 yıldaki entelektüel gelişim son 10.000 yılın toplamından daha fazla" gibi bir iddia ile gelebilir, o zaman şuna bakmak lazım "son 100 yılda öldürülen insan sayısı ve tahrip edilen doğa miktarı, son 10.000 yılın toplam rakamlarına kıyasla nasıl?".

Hangi açıdan bakarsak bakalım, bu tür haberler belki de okuyan kişileri günlük kısır çekişmelerin ötesinde çok daha geniş ve derin bir perspektif olduğuna ikna edebilir diye düşünüyorum.
0
bm
Peki ya sonra? Sonrasını biliyoruz, Batlamyus, Hıristiyanlık, vs. derken dünyanın yuvarlak olduğunu yeniden öğrenmemiz için 1500 yıl filan geçmesi gerekti! Hmm. Acaba? Mesela: http://www.bede.org.uk/flatearth.htm
0
FZ
Çok teşekkürler bu link için. Orta Çağ != Karanlık Çağlar konusu üstüne bir şeyler okumayı düşünüyordum, belki bu link katalizör işlevi üstlenir. Özellikle sondaki şu kısım çok çarpıcı:

"The myth is so prevalent that the blurb on the back cover of the UK version of Umberto Eco's Serendipities, the editor repeats the myth even though within the book itself, Eco devotes a good deal of attention to debunking it!"

Demek ki Orta Çağ entelektüellerinin günahını almışız ve sivri eleştiri oklarını modern zamanlara (!) yöneltmemiz gerekiyormuş!

Not: Yine aynı linkte geçen ve Kristof Kolomb ile ilgili yanlış bilgilendirmeye dair önemli payı olduğu söylenen Washington Irving'in Heller'in olağanüstü güzel romanı Catch-22'de geçiyor oluşu da süper eğlenceli bir tesadüf olarak çıktı karşıma (Washington Irving'in orada nasıl geçtiğini söylemeyeyim, okuyacak olanlar o zevki yaşasınlar ;-)
0
sefalet

Pek çok tarihçi Orta Çağın sanıldığı gibi karanlık çağlar olmadığını düşünüyor.Hatta aydınlanmanın başlamasını sağlayan Yunan klasiklerinin çevrilmesi bu dönemde gerçekleşiyor.Özellikle rahiplerin tutkulu bir şekilde çeviri faliyetleri gösterdikleri biliniyor.(Gülün Adı romanını ya da filmini görenler hatırlayacaktır)Bu konuda yazılmış kitap isimlerini bulduğumda buraya eklerim.
0
FZ
30 Yıl Savaşları, 100 yıl savaşları, cadı avları, engizisyon, veba, meydanlarda yakılan insanlar, vs. derken çok da güllük gülistanlık zamanlar olduğu söylenemez belki ama o kadar da "karanlık" olmadığına dair elbette veriler var. Yukarıdaki Kristof Kolomb ve "dünyanın düz olduğuna kim inanıyordu ki?" durumu bile bazı bakımlardan bakış açımızın nasıl da güzelce yamultulabilmiş olduğuna dair parlak bir örnek.

Gerçi 100-150 yıl öncesinin olaylarına dair anlaşamıyor ve birbirimizin boğazına sarılıyorken belki de 1000 sene öncesine dair tarihi doğru dürüst bilemiyor oluşumuza belki de şaşmamak lazım.
0
darkhunter
Böyle vahim bir örnek var iken, entelektüel anlamda böylesine bir iki ileri, bir geri durumlarımız kayıtlara geçmişken çok dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum tarih konusunda.

Zeki/Entelektüel olan bireylerdir. Kollektif bilinç her zaman aptaldır. Çünkü toplumun ortalamasının ifade eder. Bu yüzden pek şaşırtıcı değil böyle şeyler... Geçmişte de insanlar kendi yarattıklarını yok ettiler, şimdi de ediyorlar ve hatta gelecekte de edecekler...
0
simor
Bu dünyada politikacılar varoldukça, 1500 yıl iyidir dünyanın yuvarlak olduğunu öğrenmek için.
0
ae
Peki ya sonra? Sonrasını biliyoruz, Batlamyus, Hıristiyanlık, vs. derken dünyanın yuvarlak olduğunu yeniden öğrenmemiz için 1500 yıl filan geçmesi gerekti!

Aslinda Kuran'i Kerimde bildiriliyor bildigim kadari ile, 1500 yil filan degilde 800 yil kadar oluyor MS 250 ye gore yaklasik.
0
feran
FZ" demek ki yazı denen şeyi geliştirmek insan denen canlı türünün çok daha fazla vaktini almış," Acaba bu zamana yayılan bir süreç mi yoksa-ilgilenmeyenlerin kesinti sürelerini hesaplama durumu var mı! Demek istediğim; Ağaçlar yüzlerce yıl elma vermiş ve elmalar ağaçlardan düşmüş ve yüzlerce insan seyretmiş. Ama FARKLI düşünen biri "Bu elma NEDEN düştü" diye düşününce evrenin en önemli yasalarından biri bilinmiş. Demek ki neymiş? "Tarihe yazılanlar" farklı düşünebilenlermiş ki onlar "tarih yazmışlar".
0
sefalet
O işaretlerin yazı işlevine sahip olup olmadıkları çok belirsiz.Schmidt'in rölyef ve sembolleri ilkel yazı olarak adlandırması olsa olsa yorum olarak nitelenebilir.Onbinlerce kilometre ötede farklı bir yerleşimde görülmüş olması bilimsel anlamda ilgi çekici ama o dönemin insanlarının uzun mesafeler kat edebildikleri bilinen bir gerçek.Ticaret o dönemde çok uzun mesafeler arasında yapıla gelmekteydi.Örneğin Kıbrıs ve Orta Anadolu arasında kültürel bağlantının olduğunu biliyoruz.(arada bir de deniz var üstelik)

Yalnız sembol ve rölyeflerin benzerliği değil farklı yerleşimler arasında bağlantının olduğuna kanıt.Bırakın bir kaç bin seneyi, on binlerce sene kültürün devamlılık gösterdiğine dair veriler var.Örneğin çakmak taşı veya Obsidyen (halk arasında kara taş diye bilinir) taşlarının işleniş bicimleri incelendiğinde aynı tür işleme sisteminin onbinlerce sene aynı kaldığı görülebiliyor.Veya mimari sistemlere bakıldığında arada uzak mesafeler olmasına rağmen aynı mimari özelliklerin kullanıdığı saptanmış durumda.Üstüne üstlük farklı iklim koşullarına sahip bölgede yaşıyor olmasına ve o iklim koşullarında ihtiyaç duyulmayacak bir takım mimari özelliklerin sadece gelenek olduğu için sürdürüldüğüne dair güçlü kanıtlar var.Kısacası o dönemde bir yerleşimden ayrılarak yeni yerleşim kurma ve geldikleri yerin kültürünü sıkı sıkıya devam ettirme olgusunun varlığı büyük olasılık olarak karşımıza çıkıyor.

Tarih veya eytişim (diyalektik) her zaman gelişmeye yönelik evrilecek diye bir değişmez kural yok.Ama tarihin genel gidişatına bakıldığında, kültür denilen birikimin gelişmeyi doğurduğu da bir gerçek.Arada sendelemeler olsa da kültür ve gelişme birbirlerini besleyen iki olgu gibi görünmekte.
0
FZ
Bir yanlış anlama oldu sanırım, eğer benim blog linkini incelerseniz benzerlik kurulan şeyin Anadolu'daki o semboller olmadığını görürsünüz. Benzerlikten kastım Hindistan'daki İndus Vadisi ile onbinlerce km. uzaklıktaki Şili açıklarında bulunan Paskalya Adası'ndaki sembollerin benzerliği idi.

Bazı problemler var benzerlikler konusunda, söz gelimi yazı değil de inşaatı ele alsak o kadar rahatsız olmuyorum ben, yani Güney Amerika'da da piramit var, Mısır'da da dendiğinde, taş üstüne taş koyup belli bir stabiliteyi sağlamanın mantıklı bir yolu, fizik yasaları, temel mühendislik ilkeleri orada da burada da aynıdır gibisinden bir açıklama getirebiliyorum aklıma. Oysa "dil" söz konusu olduğunda ses telleri, gırtlak pozisyonu, yüksekliği gibi türümüze özgü birtakım fiziksel kısıt ortaklıklarını bir kenara koyarsak dillerin ve yazıların ne kadar farklı olabildiklerini biliyoruz. İşte böylesine yaratıcılık gösterilen bir alanda arada binlerce km. mesafe varken ortaya çıkmış olan benzerlik bana ilginç ve açıklaması güç geliyor. Uzun mesafe derken, yani bugün bile kolay değil o kadar mesafeyi kat etmek, basın ve Internet sayesinde bir nebze o mesafeler azalmış gibi geliyor bize ama kıtalar ve okyanuslarötesi iki bölge söz konusu, buna dikkat edelim. İki grup insanı birkaç yüz km. ayırsanız ve birkaç yüzyıl beklerseniz bambaşka iki dil konuştuklarını görürsünüz (şuncacık Yeni Gine denen gerçekten de ufak yerde yüzlerce farklı, alakasız dil var!).

O halde soru belki de şu olmalı: İnsan denen canlı türünün beyni dediğimiz biyolojik sistem nelerin değişimini epey serbest kılarken, neleri, neden muhafaza ediyor uzunca bir süre? Bu soru sadece biyoloji ve tekil olarak beyni düşünerek açıklanabilir mi yoksa buna o beyinlerin bir aradalığını da eklememiz gerekir mi? Zor sorular. Tekil ve izole olarak beyine bakmak eksik, biyolojik ve fiziksel kısıt koşulları düşünmeden sadece kültürü soyut düzlemde teorize etmek fazlası ile soyut kalmaya (hesaba kitaba gelmemeye) mahkum gibi görünüyor.
0
sefalet
Hayır ben benzerlik konusunda Göbekli Tepe yerleşmesini verdiğinizi düşünmedim ama aynı şey Göbekli Tepe kültürü için de geçerli, o yüzden Anadolu'dan örnek verdim.Bahsettiğiniz birbirine benzer alfabeleri biliyorum.Sizin de dediğiniz gibi mimaride bazı öğeler benzer şekilde ve birbirinden bağımsız olarak gerçekleşmiş olabilir ama aynı şey alfabe için neden olmasın.Alfabenin de geometrik bir yanı olduğu düşünülürse, kolay, çabuk çizilebilen ve belirgin hatlara sahip geometrik şekillerin farklı kültürlerde ortaya çıkabilmesi mümkün olabilir.Doğal olarak alfabe dediğimiz sistemin şekillenmesinde pek çok farklı etken belirleyici olmuştur.Ama birbirinden bağımsız ama aynı zamanda çok benzer şekillerin olabilirliğini de yabana atmamak gerek.Ayrıca şöyle bir hataya düşmeyelim.Tarih öncesi insanın dünyası kendi coğrafyasından ibaret değildi.Afrikadan insanın çıkışını düşünürsek ne deniz ne de geniş kara parçaları durdurabilmiştir insanı.Bahsettiğiniz alfabe benzeşmesi bir tesadüf veya denizci bir halkın marifeti olabilir.Ama bu tür konularda çok sık yapılan bir hata var ki o da geçmiş kültürler arasında saptanmış benzerliklerin "Mu kıtası","Atlantis" vs. gibi efsaneler ile açıklama yoluna gidilmesidir.Oysa Afrikadan çıkıp tüm dünyaya yayılabilmiş ve gittiği yerlerde de tutunabilmiş bir canlı türünün yapabileceklerini hafife almamak gerekir.
0
darkhunter
Tam da bahsettiğiniz konuyla ilgili bir takım çalışmalar yapılmıştı:

Mısır hanedanlığının, Kuzey Amerika'ya kadar uzanan bir gemi ticaret ağının olduğuyla ilgili. İlginç olan tezlerden bir tanesi de Mısır'a özgü bir tütün türünün, Eski Tunç Çağı Kuzey Amerika yerleşkelerinde bulunduğuna dair bir bilgiydi. Mısırdaki kedilerin, köpeklerin Dünya'nın alakasız yerlerinde bitivermeleri (Endenozya-Meksika gibi) de benzer bir yordamla dile getirilir yer yer. Zaten buradan sonra konu piramitlere gitmeye görsün...

Bu noktada benim canımı sıkan tek nokta ise Mezopotamya'nın lokal dinlerini ve kültürlerini (Marduk,Ziguratlar,Gılgamış,Gem ve Kameo'lar, Azap döngüsü ve Ahura-Mazda, Onbinler ordusu gibi) araştırmak yerine; belki de böyledir diye zihinsel bir çıkarımlarla birbiriyle bağlantılı kılıvermeleri bir anda... "Sistemli Tahribat" hakikaten anlam kazanıyor o zaman... Konuşalan şeyler çok hassas ve kaynaklar birinci elden bile olsa gerçekten öyle olup olmadığını bilme ihtimalimiz kesinlikle meşru değil şu an. Belki de hiç olamayacak...

Tabi çalıştığınız arazide bulabildiğiniz tek şey uzanmış bir Venüs heykeliyse, o yere "aşk evi" demekten başka şansınız kalmayabiliyor :) Zira litaratürü de siz oluşturuyorsunuz bu sayede...
0
darkhunter
Yazım hatalarım için özür dilerim.
0
towsonu2003
ilerisinin pek uzun olacagini sanmiyorum: her savasta silahlar daha da ilerliyor (einstein)
0
koraypeksayar
Bütün entellektüel birikimim vs bir yana...

X-Files adlı çok sevdiğim güzide dizide hayatın dünya dışından gelebileceği teorisi var çoğu bölümde ve evet aynı bin yıllara yakın sözler tellaffuz ediliyordu...

Benden eğlenceli bir ek :)
0
FZ
Şu anda Jared Diamond'ın Collapse: How Societies Choose to Fail or Succeed kitabını okuyorum ve Past Societies bölümüne geldim. Üstad bu bölüme Paskalya Adası toplumu ve onun geçmişi hakkında hipotezlerle başlıyor, tam da buradaki tartışmaların bir kısmının üstüne iyi gidiyor. Çevre faktörleri ve coğrafi tarih değerlendirilerek bir toplumun nasıl ortadan kaybolabileceğine dair yaklaşımlar ve açıklamalar mevcut. Tabii uzaylılara bir gönderme olmaması kitabı hipotezler, tarih, kaynaklar ve modellere dair katı, sıkıcı bir bilimsel kitap formatına yaklaştırıyor o ayrı ;-) (Benim de canım şimdi X-Files çekti ya, aman allahım bütün bunlar bir tesadüf olamaz, garanti bi uzaylı parmağı var bu işte uzun ve yeşil... tadını yakalamak lazım bazı bazı).
0
sefalet

Uygarlığın genel gidişatı ileri mi geri mi gidiyor tartışılabilir ama herhalde beslenme konusunda gelişme gösterdiğimiz pek söylenemez.Mağara insanının kemik yapısı incelendiğinde çağdaş insandan çok daha sağlıklı beslendiği saptanmış.Genel ağı dolaşırken mağara adamı diyeti diye bir olaya bile rastladım.

http://www.morelmasdiyet.blogspot.com/
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Apple´dan Windows için ITunes

Evil_Empire

Apple, 1999 yılında çıkardığı muzik player, encoder, decoder, cdburner vs. uygulaması ITunes'un win2000-XP versiyonunu çıkardı.
ITunes cok genis mp3 arsivlerini duzenlemek, calmak ve kopyalamakla ilgili kullanisli ozellikler sunuyor. Karmakarisik arabirimli playerlardan sıkıldıysanız bir denemenizi oneririm. Ücretsiz bir yazılım olan ITunes 4.1'i http://www.apple.com/itunes/download/ adresinden indirebilirsiniz. GUI sevilecekse Apple olsun:)

fazlamesai.net´e soralım: Programcı Verimliliği, UML, DSM

FZ

Birden fazla programcının belli bir sektöre yönelik olarak geliştirdikleri ve pek çok farklı insan tarafından kullanılacak olan uygulama programlarını geliştirmek belli bir dilde ``kodlama´´ bilgisinden çok daha fazlasını getirir. Bu tür projelerin geliştirilmesi için yazılım mühendisliği disiplini bağlamında pek çok metodoloji, disiplin, vs. önerilmiş, denenmiştir. Bunlardan en önemlisi, en ciddi mantalite değişkliği belki de nesneye yönelik programlamadır.

Nesneye yönelik programlama kavramı tüm dünyayı etkilemiş ve başka kavramların, soyutlamaların, vs. ortaya atılmasına yol açmıştır. UML yani "Unified Modelling Language" son yıllarda epey popülerdir ve bunu geliştiren ekibin geliştirdiği RUP (Rational Unified Process) de yazılım mühendisliğini bir üst seviyeye taşıma iddiasındadır.

Mozilla Dükkan Kuruyor

vst

Mozilla Vakfı şirket kurmaya karar verdi. MozillaZine'de de duyurulan haberin ardından, vakfın şirket kurma fikrinin sebepleri de ortaya çıktı:

Fazlamesai aşkına!

sundance

Fazlamesai.net ekibi iki gündür Bilgi´de. Çanakkale´den ve Ankara´dan iki fazlamesai üyesi dışında da gelenimiz gidenimiz yok.

Akşama kadar altı saat var, İstanbul´da olup da gelmeyenlere yazıklar olsun, Fazlamesai t-shirtleri var, Linux şapkaları var, dahası biz varız dedik yalan olmuş demek ki :(

Ek: Fazlamesai ekibi beklemede... (Soldan sağa: Butch, Erdoğan(Linux34), Esse, Larweda, FZ, Sundance)

fazlamesai.net'e Soralım: Test Driven Development Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

anonim

Aslında uzunca bir süredir haberim var TDD den ancak bir türlü daha ayrıntılı incelemeye fırsat bulamıyordum.

Beni ateşleyen artima.com daki bu makale ona gelen yorumlar oldu. TDD sizce yeni bir yaklaşım mı? Yoksa büyük çaplı projelerde onlarca test yazdıktan sonra detaylı iş tanımları yazmaktan bir farkı yok mu ?

Not: Bu arada makaledeki M$ye ait linkin M$ tarafından sitelerinden kaldırılmış olması bir diğer ilginç nokta...